27 Temmuz 2021 Salı

#12 Divine Order

Tacını çıkarıp kucağına koyarken, ayrılan bir defne yaprağını da yerden alıp elinde gezdirdi Kırmızı. Avucundaki çizgilerin artık daha az belirgin olduğunu düşündü. Belki de hep öyleydi. Çingenelerin sadece avuç içine bakarak kişiye geleceğini söyleyebildiğini duymuştu bir keresinde. Kırmızı, böyle bir yetenekle kendi geleceği dışında her şey hakkında konuşmak isterdi. Ama şu anda gerçekten konuşması gereken bir kişi onu bekliyordu. Gözlerini kapattı ve aylardır aklında olan soruyu sorarak başladı diyalog.

Neden bu kadar acıyor?

Neden olduğunu biliyorsun.

Durduramaz mısın? Bana yardım et.

Eğer yapabilecek olsaydım dahi bunu gerçekten ister miydin?

Ne yapacağımı bilmiyorum. Güçlü olduğumu düşünmüştüm hep ve ve her engeli aşmaya yetecek kadar da zeki. Fakat bu olanlar kontrolümün dışında. Yürüdüğüm yol kontrolümde değil artık ve isteğimle ilerlemem imkansız.

Kendi cevabını verdiğinin farkında mısın peki?

Ne söylemek istediğini biliyorum ama tek başıma kendi irademle ilerlemem artık mümkün değil. Sonsuza kadar çevremde dönüp bir yol açılmasını mı bekleyeceğim. Çözüm elimde olmadığı için sahip olduklarımla oyalanıp bir gün mucizevi bir elin dokunuşunu mu gözleyeceğim?

Ay'ı çalmayı ne kadar istiyorsun?

Çok istiyorum.

Öyleyse bekleyeceksin.

Beklemek istemiyorum. Her bir hücremle çalışmak istiyorum bunun için, durmadan hem de. Başarana kadar yitip gitsem bile!

Az önce kendin söyledin artık bunun senin elinde olmadığını?

Biliyorum lanet olsun biliyorum! Bana yardım et Siyah.

Bana her şeyi en başından anlat.

Sinekkuşunu takip ediyordum, gece yarısıydı. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Uykusuzdum. Havanın soğuk olmadığını düşünürdün rüzgar olmasaydı. Her estiğinde ürperirdin. Fakat yine de müteşekkirdim sıcak olmadığına. Sıcak, en az sevdiğim... Bulutlar vardı. Çok fazla bulut. Şüpheli bulutlar. Anlıyorsun değil mi şüpheli bulut derken ne demek istediğimi.

Anlıyorum.

İşte o kutlu, o gizemli, İlahi Emri alan bulutlar. Havayla bir olduklarında ortaya çıktı arkalarına sakladığı. Dolunayda olduğunu bilmiyordum. Ona bakarken her şeyi duyuyor ama anlamıyordum. Her şeyi görüyor ama seçemiyordum. Tüm evrenin sırlarını bilip konuşamıyordum. Ve en ilginci de neydi biliyor musun. Dokunup koklayabiliyordum! Gerçek olduğuna bile emin değilim. Nasıl olabilirsin ki? Çok mutluydum Siyah. Çok kısa bir andı fakat sadece o an için bile...

Yola 10 kere yeniden çıkardın.

Evet öyle.

Sinekkuşunu da o sırada mı kaybettin?

Kendime geldiğimde onu göremedim. Her yere baktım yoktu. Şimdi ise nereye gideceğimi bilmiyorum. Rehbersiz kaldım.

Sana bekleyeceğini söylediğimde ne anladın? Şu an oturmakta olduğun taşın üzerinde bir ömür geçirmeni mi? Kaprisli bir tanrının emirleriyle hareket eden bulutların lütfetmelerini bekleyerek kendinden geçeceğin bir kaç saati sana vermelerini mi? Hayır. Bana çok övdüğün o egon şimdi nerede? Senden Sinekkuşunu beklemeni istemiyorum. Yolu beklemeni istiyorum. Çünkü eğer sen varsan Yol var. Buddha'yı hatırla. Aslolanın yol olduğunu zaten biliyorsun, bilmediğin şey ise İlahi Emri verenin çok da uzakta olmadığı.


Kırmızı ellerine baktı. Uzun uzun inceledi parmaklarını, tırnaklarını, kilometrelerce uzunluktaki damarlarını. Ters çevirdi ve avuç içlerine baktı. Birinde kendini gördü, diğerinde ise...

25 Şubat 2021 Perşembe

#11 when joyful voices acclaim their triumph,,

Olaylar şu sırayla gerçekleşti: Kırmızı bulutların arasında serbest düşüşteyken artık hiçbir şey hissetmiyordu. Yolun sonunu görmüş, "fazlası" için cesaret etmiş, yola ilk çıktığı gün olduğu gibi cebinde kibriyle burnunun dikine gitmişti. Tahmin ettiği kadar da uzun sürmedi bu düşüş. Bahsetmeye değer bir nokta vardı ki o da Kırmızı'nın düşüşüyle beraber peşine takılan Güneş. Haline mi acıdı bilinmez, görünmez kancalar varmışçasına ona eşlik etti. Çok da uzun sürmeyen bu düşüşün ardından yerde yüzüstü bir süre hareketsizce yattıktan sonra kendine geldiğinde yeteri kadar şaşkınlık yaşamadığını düşünüyorum. Kırmızı standartlarında dahi.. Altın bir havuzun içinde gözlerini açtı. Ayak bileğini geçmeyecek kadar sığ ve neredeyse rahatsız edecek kadar da soğuktu su. Hafızasını biraz zorladıktan sonra yaşadıklarını hatırladı, yola attığı ilk adımı, alnına düşen ilk yağmur tanesini, gördüğü rüyayı, kahverengi tüneli ve 'Düşüş'ü. Bulutların arasına atladığı anda dahi biliyordu sonun gelmediğini. Farkında olmadan bir gün son cümlesini kurup son adımını attığında da bunu söyleyecekti. Ve bir gün yanılacağını bilmesine rağmen bunu yapacaktı. Çünkü hayattayken ölüm yoktu, Varoluş kadar eski, an kadar basit bir denklemdi bu. Ah ne kadar isterdi dinlenmeyi şu an. Ve zamanı biraz olsun yavaşlatmak. Yapabileceklerini ve yapmak istediği her şeyi bir yük gibi taşımasa olmaz mıydı. Kim bir yolculuğa çıkarken gereğinden fazla yük taşır ki. Üstelik her yolculuğun nihayetinde 'ev'e yapıldığını biliyorsak. Görmek, öğrenmek, büyümek ve sevmek değil miydi amaç. Eski insanlar için öyleydi ve Kırmızı için de. Peki bunca yük neden? Ruh olmanın kusurudur belki. Hani tanrının suretinden yaratılmıştık ya. Yorulmak da bu kusura dahil mi emin değildi. Boşver. Ay'ı çaldıktan sonra dinlenirim. Ya da öldüğümde.. Altın havuzu gerisinde bıraktı ve kurşun rengi taşlardan bir yolu yürümeye koyuldu. Yine bir yol.. Harika. 'Bu sefer ne düşünmeliyim?' diye sordu kendi kendine. 'Belki de hissetmeliyim'. Biliyorum son zamanlarda hissetmek daha popüler. Daha sağlıklı olduğunu söylüyorlar. İnsanı hasta etmiyormuş. Kırmızı gördü! Önce giderek gözden kaybolan ardında bıraktığı altın havuzu, ardından üzerine haala giysilerinden az da olsa su damlayan kurşun rengi taştan yolu ve Efsanevi 'Düşüş'üne eşlik eden güneşi. Önceki hayatlarında da pek çok şey gördüğünü düşünüyordu fakat size bunu ispatlayamaz. İstediğinizden değil elbet ama sadece içinde bulunduğu beden sınırlarında gördüğü, gözlemlediği hayat ilk görevi tamamlaması için yeterli. İnsan veya tek hücreli bir canlı, hayatlarında çok derin anlamlar arasın veya aramasın, bu en kolay adım gerçekten evrensel diye düşündü. Ve çok sıradan ve çok sade. Pek şiirsel değil doğru. Fakat Panteist!. Kırmızı öğrendi! Zaferlerinden ve yenilgilerinden, hatalarından, yoldan. Labirentteki fare de olabilirdi pekala, öğrenmenin  hiçbir kutsal yanı olduğunu düşünmüyordu. Tanrısal olmayan bir şey varsa o da öğrenmekti Kırmızı için. Nefes almak kadar sıradan, angarya! Basit. Geldiği yerde metaller de öğreniyordu artık. İşte inorganik dünyanın fethi diye düşünmüştü. Belki de evrimin yolu buradan geçiyordu. Kırmızı büyüdü! Hiç şüphesiz yola ilk adımını atan Kırmızı değildi artık. Fakat büyümek istemiş miydi diye düşündü. Benim isteğimin bir önemi yok! Ben büyümek istemedim ki hiçbir zaman. Evet Görmek! Öğrenmek!. Ama büyümek zorunda değilim. Bu senin emrin! dedi tanrıya. Kırmızı'nın ölümsüz ruhu her şeyin farkındaydı zaten. İsyanına da hak veriyordu. Büyümek acı verici. Ama acı çekmek değil mi hayatta olduğunu hissettiren. 'Acıyan bir kalp, çalışan bir kalp demek'. İşte buna karşı çıkamazdı. Tanrı biliyor ya Mavi bir kalbi olsun istemişti sadece. Kırmızı sevdi! Sinek kuşunun sesini duyduğunda kurşuni yoldan kafasını kaldırdı. Kuş, karşısında duran defne ağacının dalları arasında dönüyordu. Kırmızı ne yapması gerektiğini doğuştan biliyor gibiydi. Önce güneşi selamladı, yüzünü ısıtan ışınlarda antik zamanlardan bir mesaj saklıydı. Ardından defne yapraklarından kendine bir taç yapıp yola devam etti.

https://www.youtube.com/watch?v=bdnPdZMZ9PU