14 Mayıs 2022 Cumartesi

#14 Kaldırımda harcadığım zamanın hakkında,,

- Yürüdüğün bu yol bitmeyecek biliyorsun değil mi?

Diye seslendi Kırmızı'nın arkasındaki kadın. Ne kadar süredir arkasından yürüdüğünü bilmiyordu. Daha önce bir yerlerde görüp görmediğini anımsamaya çalıştıysa da çıkaramadı. Kırmızı, kadını tanımıyordu. Peki ya o kendisini tanıyor muydu? Yol ile ilgili ne biliyor acaba diye düşündü. Cevap vermeden önce kadının niyetini anlamaya çalıştı. Düşmanca bir niyeti olduğunu düşünmüyordu fakat dostane bir tavrı olduğu da söylenemezdi. 'Belki sadece mizacı böyledir'de karar kıldı. Kendisinin yol hakkındaki tüm düşüncelerini, eylemlerini, inancını, motivasyonunu ve her şeyi şu an özetleyemezdi ona. Kafasını geriye çevirmeden yanıtladı;

- Bitmesi gerekmiyor. 

Kadının belli belirsiz güldüğünü hissetti.

- Romantik olmaya ara vermen gereken anlar vardır. Bu cevapla yalnızca kendini kandırırsın. Sana şu an hayati öneme sahip bir bilgi vermek üzereyim.

Kırmızı, kadının ne yapmaya çalıştığını biliyordu. Aynı zamanda yardımcı olmak istediğine de ikna oldu. Fakat olabilir mi emin değildi. Pekala biraz sonra daha önce hiç duymadığı bir bilgi edinebilir ve bunu yolun kalanı için envanterinde saklayabilirdi. Ama o kadar.

- Yolun bitmeyeceğini söylediğimde asıl anlatmak istediğim bu gözlüklerle bitiremeyeceğindi. Sadece O'nu düşünüyorsun. Ay'ı çalmak istiyorsun ama motivasyonun yine aynı. Yürüyorsun fakat çelik gibi iradenin tek bir güç kaynağı var.
- Ne anlatmaya çalışıyorsun?
- Silindirdeki faresin. Birisine veya birilerine inanılmaz bir enerji sağlıyorsun. Bu da seni civardaki en mükemmel köle yapıyor!

Bu kez gülme sırası Kırmızı'daydı. Uzun zamandır lafını sakınmadan söyleyen bir insanla karşılaşmamıştı. Hoşuna gitmediğini de söyleyemezdi hani. Kadının anlatmaya çalıştığı şey üzerinde daha önce düşündüğünü anımsıyordu. Hiç yabancı gelmeyen bu konsept hakkında ne söylemesi gerektiğine emin değildi. Kırmızı zaten düşündüğünde ve yaptıklarında rasyonelliğin olmamasıyla barışıktı. Bu bir sır değildi ayrıca.

- Sana zaten bildiğin bir şeyi anlatmaya çalışmıyorum. Şu gözlükleri çıkaracak mısın artık?

Diye devam etti kadın Kırmızı'nın aklını okumuşçasına. Fakat bu kez soru sorma sırası ondaydı;

- Kimsin sen?
- Ben bir tanrıbilimciyim. Tıpkı senin gibi.

Kırmızı böyle bir şeyi ilk defa duyuyordu. Üstelik kadın kendinin de öyle olduğunu söylüyordu. Gerçekten de bilmediği şeyler anlatıyor gibiydi. Yeniden sordu;

- Peki bir "Tanrıbilimci" ne yapar?
- Hayata dair soruları cevaplamaya çalışır.
- Bir filozofsun yani?
- Pek sayılmaz. Daha çok kendimi tanrı yerine koyup evrenler yaratırım. O'nun düşünüş biçimini anlamaya çalışır ve bunu diğerlerinin evrenlerinde uygularım.
- Ben senin tanrına inanmıyorum

Diye çıkıştı Kırmızı. Biraz gücenmişti açıkçası. Kadının özgüveninden rahatsız olup olmadığına emin değildi. Ama içinde hissettiği asıl duygu kıskançlık gibiydi. Kadın'a sordu;

- Peki nedir bu bana vermek istediğin bilgi?
- Anlatmak istediğim şeye bir örnek vererek başlamak istiyorum. Geldiğim yer, senin yoluna benziyor. Ben de senin gibi bir amaç doğrultusunda aynı yol bilinciyle adımımı attım. Bazı farklılıkları kenara koyarsak bunun ne kadar benzer olabileceğini tahmin edebilirsin. En büyük kırmızı ejderhayı yenmekti amacım. Ve tahmin edeceğin üzere uzun bir süre bunu başaramadım.
- Ne kadar uzun bir süre?
- Yüz yıl kadar.

Kırmızı'nın göğsüne bir ağırlık çöktü. Hissettiği şey korkuydu. Akıl Katili Korku. Ya kendisi de Ay'ı çalamazsa? Ya yüz yıl geçtikten sonra da yürüyor olursa? Böyle bir ihtimalin olmasından ziyade Kırmızı'nın bu korkusu kafasındaki tüm "Yol" ideasına tersti bir defa. Bir filozof edasıyla çok beylik laflar etmişti bugüne kadar. Ama şu an karşılaştığı bu kendine tanrıbilimci diyen kadının söyledikleri kadar korkuya düşürmemişti hiçbir şey. Hissedene kadar her şey ne kadar farklı.. Kadın konuşmasına devam etti;

- Bir süre sonra yolculuklarımda edindiğim bilgiye göre en büyüğünün o olmadığını öğrendim. Ve yine tahmin edeceğin üzere bu bilgiye vakıf olduktan sonra, yüz koca yıl kadar sonra onu yendim ve en büyüğünü aramak üzere tekrar yola koyuldum. Bu hikayeden çıkarılacak ders, kendi dünyalarındaki insanların problemi olsun. Senin duyman gerekeni ise sana direkt söyleyeceğim. En çok istediğin şeyi elde etmeyeceksin! Çünkü en çok istediğin için.

Kırmızı, ne diyeceğini bilmiyordu. Mavi'yi düşündü. Kadın devam etti;

- Hiçliğin ortasında bir tanrısın. Gücün her şeye yetiyor. Yalnızsın. Zaman da senin, sonsuzluk da. Kendini milyarlarca parçaya bölüp her yeri dolduruyorsun. Tanrı olmamak için. Gücün her şeye yetmesin diye. Kontrolünün, iradenin mutlak olmadığı bir evren yaratıyorsun. Ve bu evrende de milyarlarca hikaye. Hepsinde acı, çatışma, gözyaşı. Ama hepsinde aşk.

Kırmızı'nın bir şey demesine gerek kalmadı. Kadın devam etti;

- O'nu en çok istediğin için sahip olmayacaksın. Çok üzgünüm Kırmızı ama olamayacaksın. Silindirdeki fare gibi yürümeye devam ettiğin sürece olamayacaksın. Yolun kenarlarından O'nun için topladığın papatyaları önce kendin koklayana kadar olamayacaksın. Sen gerçek bir 9'sun. Hayali bir 10 için yürümemeyi öğrenene kadar sana eşlik edeceğim.

Kırmızı, arkasındaki kadının adımlarını hızlandırıp yanına geldiğini gördü. Her ne kadar kendisi bihaber olsa da Sarı ile böyle tanıştılar.

3 Ocak 2022 Pazartesi

#13 Bilmen gereken her şey

Önce Hidrojen atomu vardı. Patlamanın hemen ardından evrenin tamamına yayılırken karanlığın eriştiği her yere aynı hızda erişme ihtiyacı içindeydi. Tek bir görevi vardı o da hep daha fazlası olmak. Kendine yeni amaçlar edindi. Tüm evreni kaplamak yetmedi, onu doldurmalıydı da. Diğer elementlerin nasıl ortaya çıktığı hakkında en ufak bir fikrim yok, fakat tamamının kendinden geldiğini söylüyor Hidrojen. Ala. Gezegenlerin, yıldızların ve sistemlerin en nihayetinde galaksilerin oluşum süresince gözünden kaçan hiçbir şey olmadı. An'da ve her yerde kendisi vardı. Her şey kendindendi. O bölünmeye devam ettikçe evren daha çok dolmaya, ve zaman daha karmaşıklaşmaya başladı. "Bilinen" zaman kavramının en ucuna geldiğinde artık kendini hatırlayamasa da görev bilinci hep aynıydı. "Daha fazlası". Yarattığı gezegen(ler?)de yaşam başlamış, hayat mikro seviyede giderken medeniyetler yükselip yıkılmıştı. Tüm bu yolculukta diğerinden daha önemsiz tek bir olay, tek bir oluşum, tek bir hareket olmadı. Onun katında hepsi eşitti. Zaten eğer her "şey" kendisiyse aksi mümkün olabilir miydi? Patlamanın öncesini elbette hatırlamıyordu fakat tüm bunlardan önce kendisi "Daha fazla" olmazdan ve bilinci kendinden "Daha az" olmazdan önce yeniden "bir" olacağı ve sıkışıp nihayetinde tekrar patlayacağı "an"a giden o yolun başlangıcı olan dönüm noktasında, milyarlarca yılın hafızası ışık hızında kendi benliğini ona hatırlatacaktı. İşte o zaman eve döneceği vakti hatırlayacak, kendinden bıraktığı evrenin en ucundan itibaren toplayarak ve soğuyarak küçülmeye başlayacaktı. Bu evren, Hidrojen'in yaşam döngüsü ve aynı zamanda yolculuğuydu. Ve bizler bu yolculuğun zirvesine şahit olduk, şimdi ise dönmek zorundayız. Yolun sonuna kadar her şeyi hatırlamayacağız fakat "O" da öyle. Hatta onun hatırladığı tek şey, çevresinde dönen elektrondan nasıl gözlerini alamadığı olacak. Tıpkı çevresinde dönen Ay'dan gözlerini alamayan Dünya gibi. Kırmızı, gözlerini Mavi'nin gözlerinden alamadığında işte hep böyle şeyler uydurdu kafasından,,