Mavi, bugüne kadar tanıdığınız hiçbir kadına benzemiyor.
Bunu size söylüyorum ve bana inanmak zorundasınız. Üstelik altını boş edebi
metinler, metaforlar, güzellemeler ile dolduracağım bir argüman gelmeyecek
şimdi. Ne kadar harika bir insan olduğuyla ilgili ucu açık cümleler
kurmayacağım. Tanrısal güzelliği de şu aşamada hiçbir önem arz etmiyor. Size
elle tutulur gözle görülür tek bir özelliğinden bahsetmek istiyorum. Mavi
uçabiliyor. Sizler taş döşeli uzun ve düz yollarınızda ilerlerken daha; O,
engelsizliğin keşfini tamamladı. Zamanının kısıtlı olduğunun farkındaydı fakat
bu onu hiçbir zaman telaşa sürüklemedi. Olmasını istedikleri kişiyi, kalmasını
istedikleri yeri, yaşamasını istedikleri hayatı Mavi’nin tek bir hücresine
dinletemediler. O, bu kafese hiçbir zaman hapsolmadı. Fakat sanmayın ki tüm
bunlar tanrı vergisi, tüm bunlar ayaklarına serilmiş bir armağan olarak geldi.
Bir zamanlar o da yoldaydı. Sizler gibi yürüdü, içsesini takip etti. Çünkü Davud’un
cesaretine sahipti. Yolun sonunda ne vardı ve neyle karşılaştı bırakın başka bir
zamanın hikayesi olsun, işin özü şu ki: Mavi uçabiliyor! Başlarda her şey onun
için eğlenceliydi. Dünya üzerindeki her canlıdan daha özgürdü. Gökyüzünde geçirdiğim
vakit, yoldakinden çok daha keyifli diye söylenmişti kendi kendine. Kıyaslamanın
saçma olacağının farkındaydı elbet ama “yol” ideasına her zaman büyük bir saygı
duymuş; bilinemezliği, gizemi ve kendine has uhreviliği her şeye rağmen rotada
kalmasını sağlamıştı. Oysa yükseklerdeki, ısıran soğuk havaya yaptığı
dalışlardan sonra o eski günleri hatırlamayı gereksiz gördü. Yeni hedefler,
yeni meydan okumalar peşinde haftaları ve ayları tüketti. Çünkü Mavi’nin
sevdiği bir şey varsa o da kilitlendiği amaç doğrultusunda taşı toprağa katmak
ve mümkünse bu esnada da camı çerçeveyi indirmek. Bunları söylediğim için
hakkında kötü düşünmenizi istemem. Şunu açıkça belirtmem gerek, O’nun kimseye
zarar vermek gibi bir niyeti yok. Ama mutlak zafer için yaşadığını ve kaostan
da bir tutam zevk aldığını saklamayacağım. Mavi, kanatlarının farkına vardığı
günden bugüne pek çok yer gezdi. Sadece tek bir boyut atlamıştı fakat bu
sonucun getirdiği imkanlar neredeyse sınırsızdı. Onca olanağın arasında çok
basit bir eğlencesi vardı oysa onun. Gün batımını izlemek. “Yol”u fethettikten
sonra sıra gökyüzüne gelmiş, fakat sonsuz boşluğu yenememişti. İşin kötü tarafı
bu noktada ne yapacağına dair elle tutulur hiçbir planı yoktu. Bir süre kendine
oyunlar yarattı, sonra duruldu. Gün batımlarını kovalamaya başladı. Üstelik
içindeki fırtına da eskisi gibi değildi. Batan güneşi izlerken zaman zaman
hissettiği meltem, günü tamamlaması için yeterliydi. Ve tam da böyle zamanlarda
gerçekleşir ilahi müdahale. Ne zaman ki artık mutlu olduğunu düşünürsün ya da mutsuzluktan
isyan etmişsindir. Hayatın, tekdüzeleştiğini sen fark edemeyecek kadar tekdüzeleşmiştir.
Büyük teker döner! Sarkaç yeniden ivme kazanır. Mavi’nin başına gelen de buydu.
Tanrılar ona bir rakip buldu ve şeffaf bir küpün içinde dünyaya bıraktı. Bu, Mavi
için gün doğumuydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder